13 yaşındaydım. Yedi kişilik bir ailenin en küçüğüydüm. Beş kardeştik. Dört kız bir erkek. Yani ailenin tek erkek çocuğuydum. Babam bir maden işçisiydi. Annem ise ev hanımı. Hem annem nasıl çalışsın beş çocuk kolay mı? Gerçi annem çok çalışmak istedi. Ama babam her seferinde "Ben sana kıyamam çocuklarımıza en güzel şekilde bakıyorsun bu yeterli" derdi. Adam gibi bir adamdı benim babam. Hani şu yalandan evliliklerden değildi annemle ile olan evliliği.
Evimiz iki odaydı. İçeriden baktığında az buçuk da olsa eve benziyordu yani. Dışarıdan bakanlar baraka da diyebilirdi. Bir odada beş kardeş birlikte yatıyorduk. İki yatak 1 döşek vardı. Ben en kçüğüm ya hani o yüzden hep ben yerde yatardım. Kısacası fakirdik. Elde yok avuçta yok. Top bile oynamazdım okulda ayakkabılarım zarar görmesin diye. Ben top oynamazdım ama soğuktan yağmurdan zarar gören ayakkbılarım her hafta babamın elinden en az bir defa geçerdi.
Fakirdik evet ama babam eve her geldiğinde eli kolu dolu gelirdi. Benim çocuklarım hiçbir şeyden mahrum kalmasın derdi. O geldiğinde ben hemen kapıya koşardım hemen ellerine bakardım yüzünden önce. Çocuk aklı işte. Şimdi diyorum ki yüzüne daha çok baksaymışım keşke. Şimdi daha mı az özlerdim acaba? Bir gün tam babamın geldiği saatte kapı çaldı. Ben yine babamın yüzüne değil ellerine baktım. Ama bu eller babamın ellerine hiç de benzemiyordu. Kömür karası değildi ki o eller. Ayrıca boştu, bomboştu. Kapıdaki adam cümlesini bitirmeden annem olduğu yere yığıldı. Bense hemen madene doğru koştum. Büyük bir maden faciası gerçekleşmişti. Olay yerine gittiğimde ortalık mahşer yeri gibiydi. Kimi feryat ediyor, kimi acıdan kıvranıyor. Kimi kendini yerden yere atıyordu. Sonra bir ses duydum. "Ölülerinizi alabilirsiniz. Birazdan isimleri okunacaktır!" Kelimeleri kafamda birleştirmeye adamın ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum ki bir isim duydum. "Çetin ......" , "Çetin mi? amaaan bir tane mi Çetin var sanki. Hala ümit var be İhsan." Dedim kendi kendime. Sonra anons eden kişi tekrarladı. "Çetin Sönmez" Hemen koştum. Babamın cansız bedeni karşımdaydı. Gözyaşlarım dökülürken iç sesim konuşmaya başladı "Nasıl yani ya şaka mı bu eli kolu bacağı her şeyi orada işte. Ama niye öylece yatıyor. Kesin çok yoruldu. Neyse o dinlensin. Bundan sonra ben çalışırım. Baba kalksana niye yatıyorsun ne olur kalk. Tamam söz veriyorum evin erkeği benim bundan sonra artık ben çalışacağım. Kalk baba ne olur kalk." Arkamı döndüğümde annemi gördüm. Sessizce gözyaşı döküyordu. Olduğum yere babamın yanına oturdum. Babam ile konuşmaya başladım. "Korkuyorum baba senin gittiğini nasıl kabul ederim? Bu yaşta babasız mı kalacağım ben? Hatırlıyor musun baba bana söz vermiştin. Takdir getirirsem bana bisiklet alacaktın. O zaman söylememiştim sana ama şimdi söylüyorum. Hani sen hep diyordun ya "Ulan kereta yine takdiri kaçırmışsın, yok sana bisiklet" diye. Biliyor musun baba sırf sen bisiklet alma diye bile bile düşük getirirdim notlarımı. Takdir alırdım da ben almasına bisiklet alamazdık ki biz baba. Paramız yoktu ki bizim. Daha evimizin akan çatısını bile yaptırmadık ki. Şimdi kalbim kanıyor. Çatı yaptırılır da yaptırılmasına kalbimin kırıkları nasıl iyileşir be baba? Artık geceler haram bana uyuyumayacağım biliyorum. Yatağa her yattığımda yüreğimin kırıkları batacak. Baba baba kurban olurum ne olur kalk! Baba ne olur hiç gündüzü olmayan bir geceye bırakma bizi. Baba baba kurban olduğum ne olur kalk!!!
TARİH : 13 MAYIS 2014
YER : MANİSA/ SOMA
OLAY : MADEN KAZASI
ÖLÜ SAYISI : 301
KAYIP SAYISI : 450
Böyle bir duyguyu ben yaşamadım. Bu duyguyu verdim mi veremedim mi bilemiyorum. Bu yüzden Soma'daki maden işçilerinin ve ailelerinin affına sığınıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder