21 Mart 2015 Cumartesi

PAMUK ŞEKERİ


 
          Geçenlerde bir kafede oturdum. Etrafı izliyordum. Karşı masada bir kız dikkatimi çekti. Daha doğrusu elinde yediği şeyi merak ettim. Öyle baktım bir süre. Aaaa bu pamuk şekeri değil mi? Yani şeyyy gözlerime inanamıyorum! Bir kutunun içinden parça parça alıp yediği şey Pamuk Şekeri! O an çocukluğum o kutunun içine hapsedilmiş gibi geldi. Boğazım düğümlendi sanki.

Ah be çocuğum ne çok severdin pamuk şekerini. Pamuk şeker makinesinin önünde saatlerce sıra beklerdin.  

“Heyyy bey amcaaa ben pembe istiyoyummm sayıyı Ahmet’e veyyy”

“Bak yaaa sennn benim aykamdaydınnn  Ahmet! Pamuk Amcaaa yaaa o benimdi ama yaaa o sayı istiyor ben pembeee!!!

Hah şimdi ne garip ne çocuk çığlıklarının sırası var ne makine var ne de Pamuk Amca... Bütün çocukluğum o kutunun içine sıkışmış gibi geldi bir an… Belki de şu sıralar hayata karşı kendimi çok yabancı hissettiğimdendir. Anlam veremediklerim arttı. Ha anlamak istiyor muyum o da tartışılır ya gerçi… Gün bir anda bitiyor ama ben o gün yaşadım mı anlamıyorum. Sanki başka bir alemdeyim. Bu alem iyice yabancılaştı bana. Ne zaman yabancılaştım bu kadar hayata bilmiyorum. İçimi kanatan bir şeyler var ama adını koyamıyorum. Bir kutup ayısı kadar çaresiz hissediyorum kendimi. Hah kutup ayısı da nereden çıktı değil mi? Oldu mu buraya şimdi diyesiniz mi geldi di mi? Oldu oldu bal gibi de oldu. Bilir misiniz kutup ayılarını avlamak için buzlaşmış karların içine jilet gibi keskin baltayı yerleştirir, keskin tarafına kan sürerlermiş. Ayı gelip kanı yalarken kendi dili de kesilirmiş. Ama kanın tadından dilin acısını fark edemezmiş. Kendi kanını yalamaya başlarmış. Damarlarındaki kan tükenince olduğu yere yığılır kalırmış. Avcıya da sadece gelip derisini yüzmek kalırmış. Kurşunla vursa postu delinecek fazla para etmeyecek değil mi? İnsanlar da böyle çoğu insanda gizli bir balta var. Seni yavaş yavaş kanattığını fark etmiyorsun. Daha çok güveniyorsun daha çok sarılıyorsun. Gücünün tükendiğini aslında seni tükettiğini bilmeden. Sen mutluyum sanıyorsun ama o senin enerjini günden güne bitiriyor anlayamıyorsun ya da anlamak istemiyorsun. Hah sonra mı ne oluyor?  Bir gün güçsüz düşüp yığıldığında istediğini alıp gidiyor. İşte sonra da öyle bir masada bir kutunun içinden bağıran anılarını izlerken buluyorsun kendini…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder